Uzun süredir hiç yeni yayın ekleyemediğimin farkındayım -.-
Ve bir süre daha buralarda olamayacağım sanırım..
Geçen Pazar gidip Konya’ya evime yerleştim. Evim okula
yürüyerek 15 dk uzaklıkta ve ev arkadaşlarım çok tatlılar. Çok şükür J
Ayrıca ev arkadaşlarım aynı zamanda okulda da sınıfımda oldukları için okulda
da arkadaşsız kalmadım anlayacağınız J Şimdilik sorunum internet işte :/ Eve internet
bir haftaya kadar ancak gelecek ve okulun internetine girebilmek için de bir
program filan yüklemen gerekiyormuş ki daha bununla uğraşacak vaktim hiç
olmadı.
Bu arada ilk haftasonundan Ankara’ya damladım ben :D Ev
arkadaşlarım hemen özledik demeye başladı :D Daha bir haftadır tanışıyoruz ama
sanki bir yıldır beraber okula gidip geliyormuşuz gibi…
Üniversitem de çok güzel. İlk haftadan aklımdaki ‘Bir
üniversitelinin yapması gereken şeyler’ listesinin çoğunu tamamladım. Mesela
arkadaşlarımla bahçede çimlere oturup ders çalıştım, ders çıkışı şehir
merkezine inip kızlarla gezdim, kütüphaneye gidip kitap aldım ve kütüphanemizin
sessiz havasını soludum, bez dolap aldım, her akşam fotokopiciden ders
notlarını alıp düzenli tekrar ettim (!).
Asıl üzüldüğüm ise bu karmaşanın içinde Teen Top’ın Comeback’i
araya kaynadı +.+ İçimi bir suçluluk duygusu sardı. Bebeklerime haksızlık
etmişim gibi hissediyorum L
O zaman size Exito albümünden L.Joe’nun şarkısı Love U ile
veda ediyorum…
Exito’yu ve Teen Top’ı manhi manhi saranghejuseyo J
Günlerdir evden çıkmadığım ve biraz endişe biraz heyecanla
sadece bir an önce okulların açılmasını beklediğim şu günde evimize gelen
misafir şenliğim oldu sanırsam. En çok daaa getirdikleri ev hediyeleri ^^
Ama ben renkli havlulara bayılırım kii! :))
Misafiri en çok renkli havlu getirdiği zaman severim deeermişim :))
Bir diğer mevzu ise misafir çocukları. Biz küçükken böyle
miydik yaa diye sormadan edemiyor insan. Tanık olduğum bir olayı sizlere
anlatayım.
Bir süredir görüşmeyen bir grup kız çocuğu bir araya
geliyorlar ve birbirlerinde nelerin değiştiği hakkında konuşurken aralarındaki
en yaramaz olana da sen de sakinleşmişsin diyor birisi. Peki bunu duyan çocuk
ne yapıyor? Sanki bu şahsına yapılmış bir hakaretmişcesine etrafa saldırmaya
başlıyor. Bakın ben hiiiiç de sakinleşmedim mesajı veriyor. Bu mesajı
alan, yaramaz kızın yakın
arkadaşlarından biri ‘Yok yaa ne sakinleşmesi hep aynı’ diyor ve yaramaz kız
durulup yerine oturuyor. Öbür kız yeniden ‘Yok yaa yine hareketli ama eskisi
kadar değil’ diyor ve çocuklar iki tarafa bölünüp kızın sakinleşip
sakinleşmediğini tartışıyorlar. Kızın best friendleri tabii ki sakinleşmediği
yönünde oy kullanmalı çünkü sakinleşmemesi, bu yaşına gelip hala yaramaz olması
maharet! Olayın sonunda ne oldu bilmiyorum çünkü kızın sakinleşmediğini
kanıtlamak adına yapacağı yeni bir saldırıdan zarar görmek istemedim ve
dosdoğru yemeklerden, yeni evlendirilecek gençlerden, tas taraktan konuşan
SAKİN annelerinin yanına kaçtım.
İşte böyle sayın seyirciler. Bu dönemde yaramaz çocuk olmak
meziyet sayılıyormuş haberimiz yokmuş.
Bir 'İki Dünya Arasında' bölümüne daha gıcık olup televizyonun başından sinirle kalkmış durumdayım. Aslında ben öyle oturup televizyon izlemem ama yemek yerken açık olunca insanın gözü takılıyor sonra da ay sonra ne olacak bunu da izleyip gideyim derken başından kalkamıyor. Evet kabul etmeliyim ki STV dizilerinin böyle bir yönü var: Sürükleyici. Ama ben size bugün başka bir yönünden bahsetmek istiyorum: Gıcık edici.
Evet bazı dizilere GICIK OLUYORUM. Niye mi? Çünkü öldürmeyip süründürüyorlar. Gösterip vermiyorlar. İki Dünya Arasında ve Farklı Desenler bu türün en önemli örnekleri arasında bulunuyor. Bu Dünyada nasıl bu kadar çok kötü insan olabilir, bir kadın nasıl bu kadar çok acı çekebilir diye kendine sormaktan harap oluyor insan. Tam işler yoluna girmek üzereyken nasıl yine berbat olabiliyor? İşte bunlar psikolojinizi bozabiliyor, hele ki benim gibi dizi izlerken içine giren türlerdenseniz.
Bir başka acı çekme çeşidi olarak: Sırlar Dünyası. Yok yok o şu an işin suyunu çıkartıp 'Annesine bağırınca çarpılan çocuk' bilmemne isimler koydukları kısa filmlerden bahsetmiyorum. Şu taa bizim çocukluğumuzda çıkan, yakışıklı ağabeyimiz Reha Yeprem'in sunduğu gerçekten korkunç olan bölümlerden bahsediyorum. O dönemde çocuk olup da psikolojisi o sır kapısı bölümlerinden etkilenmeyen var mıdır aramızda? Hatırlıyorum da ne zaman çocuklar olarak bir araya gelsek kim en korkunç sır kapısı bölümü anlatacak diye yarışa girerdik. Sırf o zamanlar en güzel hikayeyi anlatabilmek için kim bilir kaç gece uykusuz kalıp Sır Kapısı tekrarları izlemişimdir. :) Sonrası mı? Tabii ki hep birinci olurduum. Çocukken popi olmamda sır kapısının rolü adlı bir başka yazıda bundan daha uzun bahsetmeliyim belki de :))
Konuyu burada açmışken birkaç ödül bahşetmek istiyorum. Sonuçta başarıları takdir etmek lazım değil mi?
Öncelikle bu kadar iyi kötü rolü yapıp bana acı çektiren İki Dünya Arasında'dan Aslı'ya yılın kötü kadın rolü ödülünü vermek isterim. Şak Şak Şak Sayın Seyirciler.
Daha sonra ise onun da gönlü kalmasın sonuçta Feride'ye çok çektirdi diye her ne kadar dizi bitmiş de olsa Farklı Desenler'den Pınar'a Kötü Kadın Rolü ikinciliğini bahşediyorum. Şak Şak Şak. (Hem Allah için bu kadın arada komik oluyordu da gülüyorduk yine az biraz)
Aslında eskiden ne de güzel yapımlar vardı STV'de. Başından kalkmadan soluksuz izlerdik...
Yusuf Yüzlü vardı hani taa biz çocukken. Bir türlü kavuşamıyorlardı annesiyle. Kötü doktorlar vardı dizide, annesini delirten ilaçlar veriyorlardı kadına.
Sonra Mavi Rüya vardı. Ölümsüzlüğün geninin çocuğunda olduğuna inanan kötü adamlardan çocuğuyla birlikte kaçan anne... Sonra Ateş vardı, başta kötüydü sonra iyi oldu filan. Bizimkilere yardım etti. Bir tane şeytan kadın vardı adını hatırlamıyorum. En çok ondan korkardım 0.0
Sonra biraz daha büyüdük Tarık ve Diğerleri çıktı. Öyle çok uzun sürmedi ama komikti, hiç bir bölümü kaçırılmazdı.
Tek Türkiye vardı ki Dila hemşire, Tarık doktor.. Ve Şivan :D Adını anınca gülesim geliyor adamın yaa. Nasıl komikti nasıl güzel konuşurdu. O zamanlar dilime pelesenk olmuştu onun sözleri, okulda arkadaşlarıma öyle konuşmaya çalışırdım filan. 'De hayde gidiyik' derdim sürekli.
En son Kollamayla kapandı bence güzel dizi sezonu. Aaaah ah Yiğit aşığıydım o zamanlar :D İzlenme rekorları filan kırmıştı bir sürü. Final bölümünde nasıl duygulanmış, ağlamıştım. Öyle işte... Kollamadan beridir o kadar kaliteli diziler yapamıyor bence STV. Ya da ben artık TV dizileri yerine Kore Dizileri tercih ettiğimden mi ki?
YİĞİTTT!! Bu arada size Kollama ekibinin okulumuza ziyarete geldiğini söylemiş miydiiim?! Yaaaaa ben Yiğiti canlı gördüm abiiiii :D
Yeni dizilerden geçen sezon çıkan Ötesiz İnsanlar var güzel. Başrol çocuk hoş, aşkları masum, konu sürükleyici filan... Ama geçen sene sınav senem olması dolayısıyla çok takip edemedim tabii. Belki bu yıl bir şans daha veririm.
Bir de Farklı Boyut vardı yenilerden ki anlamadığım bir şekilde çok kısa sürdü. Alışık değiliz biz STVnin böyle birden final yapmasına. Tutmadı mı acaba diyeceğim ama gayet de güzel konusu vardı. Bak aklıma takıldı şimdi.
Son olarak STV'nin şimdiye kadarki en etkileyici, sürükleyici, müthiş dizisi ödülü vermek istiyorum. Goes to..... Mavi Rüyaaaaa! Şak Şak Şak!!
Kendisi rahmetli annanemin de en sevdiği dizi olur. Bana onu hatırlatıyor -.- Buradan onun da ruhuna birer Fatiha hediye ederseniz müteşekkir olurum ^^
Benim için keyifli bir yazı oldu. Nostalji yaptım eskilere daldım. Vardır sizden de çocukluğu STV dizileriyle geçmiş olan. Eminim büyükleriniz izlerken de olsa izliyorsunuzdur ucundan köşesinden. Haydi siz de bahsedin de nostalji yapalım beraber! En sevdiğiniz, en sürükleyici bulduğunuz, en gıcık kaptığınız STV dizileri...?
Gecenin bir yarısı... Dışarıda kuşlar, içeride Angel'in midesi ciyaklıyor. Angel'in annesi uyumuş. Ama Angel aç. Dolapta yemek var ama Angel o yemeği sevmiyor. Angel'in canı pilav çekiyor. O çekikleri izleye izleye Angel de onlar gibi oldu. Ama Angel pilav yapmayı bilmiyor. Evet, bu yaşına kadar hiç yapmamış. Evde kalacağına aldırmıyor.. Ama midesine aldırmak zorunda çünkü gürültü giderek büyüyor. Peki diyor Angel, yardım et bana Google Amca. Ve başlıyor pilav yapmaya..
Ama bu da kesmez ki Angel'i. Yanına bir şeyler lazım. Hem aşçılığa soyundu bir kere: Ölmek var dönmek yook! Ama yanına ayrı yemek yapmak çok zor. O zaman pilavlı bir yemek olsun diyor. Sonra aklına geliyor Angel'in 4 tatlı oğlan, 1 güzel kız. Rooftop Prince ve vazgeçilmezi Omorice. Evet diyor omorice yapmalıyım! Elinin hamuruyla bu işe de bulaşıyor. Ama bakıyor ki malzeme yok. Olsun diyor ne varsa kullanırız. Ve gidiyor kırmızı biber, jambon, havuç yerine salatalık, zeytin,soğan kullanıyor. Hayırlısı diyor...
Etrafı birbirine kataraktan yapıyor bir şeyler. Bulaşıklar sonra nasılsa, önce karın doyurmaya bakıyor. Omletini de gayet güzel tam yuvarlak şeklinde yapıyor. Pilavı içine koyarken omleti birazcık yırtıyor ama olsun. Ortaya şöyle bir şey çıkıyor:
Angel tatmin oluyor. İlk denemeye göre yeterince iyi olduğunu düşünüyor ve yemeye başlıyor. Tadını da beğeniyor kattığı alakasız malzemelere rağmen ama sonra diyor ki aç ne yese beğenir ben en iyisi objektif birine sorayım. Küçük kardeşlerine soruyor nasıl diye, birer kaşık yediriyor. İkisi de çok beğeniyor, bir kaşık daha almak istiyorlar, sonra bir daha, bir daha derken bakıyor Angel kendisine kalmayacak. Hööyt diyor tamam bu kadar, anlıyorum ablanız müthiş bir aşçılık çıkarmış ama ben açım yavrularım. Kovuyor çocukları bir güzel yiyor hepsini. Mmmmm.
-THE END-
Bu arada bu resimler niye hep ters yüklendi anlamadım hepsi düzdü oysaki, sadece birini düz yüklemiş -.-
Ben tanıtım yapmayı vs beceremediğim ve çok kafadan sallamasyon bir tarif yaptığım için siz en iyisi benim de baktığım şu yerden tarife ulaşın: http://www.mutfaktabiryildiz.com/omlet-pirinc-omurice-kore.html
Aslına bakarsanız ilk tadına baktığınızda güzel omorice ama sonuna doğru bayıyor bence, sadece salçalı pilav yiyormuş gibi hissediyorsunuz (içinde salçalı pilav var) o yüzden sonları biraz zor bitirdim ve keşke çocukların daha fazla yemesine izin verseydim dedim. Sen misin bencil olan al sana.
Şu sıralar hikaye filan yazıyorum da öyle hem kendi çapımda hem de bir yarışma için yazıyorum ondan bugün farklı bir anlatım deneyeyim dedim nasıl olmuş?
Belki ileride kendi kendime yazdığım ergence Kore hikayelerini burada sizlerle paylaşırım -.- Bakalım zaman ne gösterecek.
Yarın sabah bizim saatimize göre saat 06.00da TEEN TOP "Its not easy/Missing" birinci teaserı çıkacak. Çok heyecanlıyıııııııııııııım!! Bu yazıyı bitirir bitirmez yatacağım ki sabah kalkabileyim. Yavrilerim benim yiea özledik kerataları. Kambek heyecanı her yanını sarmış Angel'i okuyorsunuz.
Son olarak son günlerde dilimden düşmeyen bir şarkıyı sizinle paylaşacağım. Büyük ihtimal çoğunuz da duymuşsunuzdur çünkü ben pek ilgilenmediğim için Türk müziğiyle, en son ben keşfediyorum böyle şeyleri de.
Majeste - Aşk dediğin
Bu resmi video klibiydi ama benim daha çok beğendiğim bir kızın gitarlı cover'ı var ki o da şu: